ARÇELİK KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASI VE İŞLENMESİ MÜŞTERİ AYDINLATMA METNİ

Kapat X
Dünyadan

Dikkatimizi Geri Almak

Telefonlarımızın yapay ışığından kaçmak mümkün mü? Ekran süremizi azaltmaya çalışmak yerine, ekran süremizi bilmediğimiz bir hayat kurabilir miyiz?

Evde, otobüste, arabada, yatakta, yürürken, sofrada, ailemizle vakit geçirirken, hatta dışarıda sosyalleşirken… Gözlerimiz sürekli bir izleme, parmaklarımızsa sürekli bir kaydırma halinde.

Uzun süredir bilinçsizce telefon ekranımıza bakakaldığımızı fark ettiğimiz anlar olmuştur. Bir nevi şuur kaybı gibi hissettiren, sanki uyanık bir baygınlıktan ayılırmışçasına kendimize geldiğimiz bu durumlar alışılmadık değil. Telefonlarımızda, özellikle sosyal mecralarda ne kadar vakit geçirdiğimizin maalesef farkında olmayabiliyoruz. Vakit geçirme, sosyalleşme, bilgi edinme, hatta düşünme şeklimizi bu denli etkileyen telefonumuzla ilişkimizi yeniden düşünme vakti çoktan geldi.

Önceden yalnızca ellerimiz, zihnimiz veya başka manuel araçlarla yaptığımız her şeyi ufacık bir kutuya sığdırmış durumdayız. Bu kutu, fiziksel anlamda ufacık bir alan kaplamasına rağmen içine doldurmak istediğiniz her şeyi alabiliyor, dolmuyor, taşmıyor. Milyonlarca ansiklopedik makaleyi, gezmesi bir ömre sığmayacak kadar çok yerden manzaraları, tanışma ihtimalimiz olmayan kişilerin dünyalarını cebimizde saklıyor. Gece uyku kalitemizi takip ediyor, sabah bizi uyandırıyor ve gündüz adımlarımızı sayıyor. Konumumuzu takip ediyor ve nereye, nasıl gideceğimizi tarif ediyor. Onlarca, hatta yüzlerce aile albümüne eşdeğer sayıda fotoğraf barındırıyor.

Dikkat kaybı

Artık biliyoruz ki, telefon bağımlılığının bir sonucu olarak odaklanma becerimiz felaket halde. Bir odadan diğerine geçerken niyetimizi unutabiliyor, fikirlerimizi not almazsak kolayca unutabiliyoruz. Hatta durum bazen o kadar vahim bir hal alıyor ki kimileri 30 saniyeyi aşan “uzun” konuşmalar içeren videolara bile odaklanamıyor. Bu yüzden insanlar bir konuyu konuşarak anlattıkları videoların yanına sürekli ve hızlı akışın olduğu, müzikli videolar ekliyor. Bazı kişiler ancak akan videoyu takip ederken konuşmayı dinleyebilir hale geliyor.

Öyle ki telefon bağlılığımızın yol açtıklarına artık yeni isimler bile veriyoruz. Örneğin Oxford tarafından 2024 yılının sözcüğü seçilen “brain rot”, yani beyin çürümesi. Anlamıysa basit ve gereksiz içeriklere maruz kaldıkça yaşadığımız zihinsel ve entelektüel çöküş. Daha uzun süredir lügatimizde olan bir diğer ifade “doomscrolling” yani “felaket kaydırması”. Bu ifade aslında olumsuz haber ve içeriklerin insanları daha çok içeri çekmesiyle ilgiliydi. İnternette kötü haber üstüne kötü haber okuyarak geçirdiğimiz süreyi tarif ediyordu. Artık anlamsız, boş ve bize hiçbir şey katmayan içerikleri art arda izlemek anlamında da kullanılıyor.

Artan yüzeysellik

Sosyal ilişkilerimizi birkaç karakterlik mesajlara, haberleri 20 saniyelik videolara, sanatı 15 santimetrelik ekranlara, cilt cilt kitapları yapay zekanın bir iki paragraflık özetlerine sıkıştırıyoruz. Bilgi, haber ve yaratıcılık gibi önemli konular için tek bir kaynaktan yararlanmak aslında kulağa verimli geliyor. Ancak bu dünyanın getirdiği aşırı hız yüzünden bilgiler yüzeysel, haberler çarpık ve sansasyonel, yaratıcılık ise tekdüzeleşmiş olabiliyor.

Sessizliğe yabancılaşıyoruz. Seslendirme ve müziğin eşlik etmediği yazıları okuma yetimizi kaybediyoruz.

Hız ve erişilebilirlik adına hayata dair şeyleri bütüncül olarak deneyimlemekten feragat ediyoruz. Düşüncelere dalma diye bir şey hayatımızda artık yok. Çünkü kendi zihnimizde değil, telefon ekranlarımızdan ağzımızla kaşıkla beslenen görüntüler ve bilgilerde yüzüyoruz. Dikkatimizin sürekli bir yerde olması oradan zihinsel olarak kopamamamız anlamına geliyor. Bu da ilgimizi yutan bu cihazın dünyamızın sınırlarını daraltması demek.

Her yaşta bağımlılık

Araştırmalar da aynı fikirde. “İnternet bağımlılığı bozukluğu” olarak adlandırılan durum depresyon, kaygı bozukluğu, uykusuzluk ve düşük öz saygıyla ilişkilendiriliyor. Çalışmalar özellikle COVID sonrasında bozukluğun yaygınlaştığına işaret ediyor. “Doomscrolling”in fiziksel ve zihinsel sağlığımıza zarar verdiği düşünülüyor. İşin kötüsü bu sebeplerden ortaya çıkan depresyon, kaygı gibi problemlerin kısır döngüye yol açması. Yani internetle problemli ilişkileri nedeniyle depresyona sürüklenen kişiler internete daha çok yönelebiliyor. Bu da zararlı ilişkinin pençesinden kurtulmayı daha da zorlaştırabiliyor.

Çocukların kontrolsüz internet erişimi ise başlı başına ayrı bir problem. Çocukların güvenliğini sağlamak, internet erişilebilir hale geldiğinden beri tartışılan bir konu. Sosyal teknolojilerin yaygınlaşması ise bu duruma bambaşka bir boyut ve tehlike kattı. Çin’de 13-18 yaşlarındaki çocuklarla yapılan bir araştırmaya göre internetle “patolojik” bir ilişkisi olan çocukların depresyon riski, olmayanların 2,5 katı kadar.

Popüler sosyal mecraların kendi topluluk kuralları ve kullanım koşulları var. Ancak bunlar çocukları korumaya yetmiyor. Dolayısıyla konu uluslararası ve ulusal internet yasalarına geliyor. İnternet aktivistleri, işleyişleri tamamen küresel olan bu dev şirketlerin devletler ve uluslararası bünyeler tarafından denetlenmesi gerektiğinin altını çiziyor. Örneğin Avusturalya geçtiğimiz yıl 16 yaş altındaki çocukların sosyal medya kullanımını yasakladı. Birleşik Krallık ise 2023’te “Online Safety Act” yani Çevrimiçi Güvenlik Kanunu’nu çıkardı. Bu yasalar, doğru yolda atılmış adımlar. Ancak başta çocuklar, sonra herkesin sağlığı için bu teknolojilerle ilişkimize sil baştan meydan okunması gerekiyor.

Peki ne yapabiliriz?

Telefonlarımızla kurduğumuz asalak ilişkinin zihinsel ve fiziksel sağlığımıza zarar verdiğini, beynimizin ayarlarıyla oynadığını, düşünme ve sosyalleşme yetilerimize ket vurduğunu bilmek iç karartıcı. Ancak durum tamamıyla ümitsiz değil.

İnsanlık tarihinde bizden önce de yeni teknolojilere ve getirebileceklerine şüpheyle yaklaşanlar olmuştu. 19. yüzyılda İngiltere’de işçiler otomasyonun gelmesine karşı ayaklanıp kendilerinin yerine geçecek makineleri kırdıkları bir hareket başlatmışlardı. Türkçede Ludizm olarak bilinen bu tarihi hareket, hala dikkate değer. Çünkü Ludizm’den doğan, İngilizce “luddite” sıfatı günümüzde teknoloji ve gelişim karşıtı insanları hor görmek için kullanılıyor. Ancak bir süredir bazı güruhlar “luddite” sıfatını baş aşağı ederek sahipleniyor.

Bu değişime öncülük edenler genelde ilginç bir şekilde Y ve Z kuşağı. Özellikle Z kuşağı, yaşça daha büyük nesiller tarafından telefon bağımlılıkları nedeniyle topa tutulan bir nesil. Ancak bu teknolojilerin içine doğduklarından onların işleyişi, problemleri ve tehlikelerini etraflıca tartışanlar da sıklıkla bu nesilden. Dünyanın en büyük şehirlerinden bazılarında kurulan akıllı telefonsuz kulüpler buna örnek. Örneğin New York City’nin bazı liselerinde başlayan “luddite” kulüpleri. Bu kulüplerde akıllı telefonu olmayan gençler hafta sonları bir araya geliyor, birlikte konuşuyor, üretiyor, okuyor ve oyun oynuyor.

Bu kararı tek başına alanlar da var. Ne kadar izole olduklarından ve ekran sürelerinden rahatsız olanlar “aptal telefon” olarak bilinen tuşlu, dokunmatik ekransız telefonlara geçiyor. Keza ABD’de eski, tuşlu telefonlara talep artıyor. Hatta bazı markalar bu isteğe yönelik yeni basit telefonlar üretiyor.

Tuşlu telefona geçmek herkes için kolay olmayabilir. Bunun gibi kökten bir çözümdense akıllı telefonlarımızla ilişkimizi sınırlayacak yöntemler de işe yarayabilir. Önemli ve acil olan, algımızı işgal eden teknolojilerin üzerimizdeki hakimiyetini kısıtlamak. Bunun için de kendi hayat düzenimize en uygun kararı verip harekete geçmek.

Telefonlarımızdan kopamamamızın sebebi beynimizin ödül merkezini sürekli uyarmaları. Rengarenk, sesli, hareketli, titreşimli uyarımların ne zaman geleceğini ve içeriğinin ne olacağını bilmiyoruz. Mesaj, kampanya bilgisi, oyun çağrısı, arama… Beynimiz bütün bildirimleri “öncelikli” olarak kodluyor. Telefonumuzun her kımıltısında kendimizi ona koşarken buluyoruz. Nörobilimciler beynin dopamin peşinde koşan ağlarını yeniden programlamamız, odaklanma egzersizleri yapmamız gerektiğini söylüyor. Peki nasıl?

  • Telefon veya başka cihazlardan aldığınız uyarımlar arasına bilinçli şekilde belli süreler koyun, dopamini erteleyin. Beyninizi sürekli “ödüllendirmeyin”.
  • Derin bir nefes alarak iç çekin. Sağlık ve refah uzmanı doktor Mark Hyman, kulağa gülünç gelse de iç çekmenin sinir sistemimizi sakinleştirip dikkatimizi sıfırlayabileceğini söylüyor.
  • Telefonunuzu elinize aldığınız her seferde bunu fark etmeye çalışın. Fark etmekte geç kalsanız bile ilk niyetinizin veya telefonda ilk yaptığınızın ne olduğunu hatırlamayı deneyin. Yaptıklarınızın izini sürerek her bir adım üzerine düşünün. Bunu sürekli tekrarlayarak bilinçsiz verdiğiniz kararları tanır hale gelebilir, onları başlamadan durdurabilirsiniz.
  • Dikkat dağınıklığınıza dışarıdan, bilinçli müdahalelerde bulunun. 40 hertz’lik sesler dinleyin. Bu frekansın beyindeki dikkat ve konsantrasyonla ilişkilendirilen gama dalgalarını artırdığı düşünülüyor.

Diğer yöntemler ise doğrudan telefonun içeriğine yapacağımız müdahalelerle ilgili:

  • Seçici olun. İçi boş ve işe yaramaz uygulamaları ve içerikleri hayatınızdan çıkarın. Gereksiz hesaplarınızı silin. Yalnızca gerçek bilgi ve ilham verenleri tutun.
  • Sizi telefona bağlı tutan belli uygulamalara erişiminizi kısıtlayın. Bu uygulamalara zaman limiti koyan uygulamalardan yararlanabilirsiniz. Ancak bu yöntemi kullanırken dikkatli olmakta fayda var. Çünkü uzaklaşmaya çalıştığımız uygulamadan kopmakta başarılı olsak da odağımızı başka uygulamalara hatta cihazlara çevirip yeni bağımlılıklar geliştirebiliyoruz.
  • Ekran süresini tümüyle kısıtlayan uygulamalar da mevcut. Belli bir ekran süresi aşıldığında telefon, arama gibi acil ihtiyaçlar dışında kilitleniyor. Bu uygulamaları genelde ebeveynler çocukları için kullanıyor ancak telefonla ilişkisini değiştirmeye çalışan herkesin faydalanabileceği bir araç olabilir.
  • Telefon ara yüzünü basitleştirip “sıkıcı” hale getirerek telefon bağımlılığını kırmayı hedefleyen uygulamalar da var. Tek bakışta tanıdığımız, albenili uygulama ikonları kalkıyor; yerlerine dümdüz bir ekran üzerine uygulama isimleri geliyor. Hem de alfabetik listeli. Yani istediğiniz uygulamaya ulaşmak için listede aramanız veya yazarak bulmanız gerekiyor. Bu da bilinçsizce, el alışkanlığıyla ihtiyacımız olmayan uygulamalara girip oyalanmanın önüne geçiyor.
Size daha iyi hizmet sunabilmek için sitemizde çerezler kullanıyoruz. Sitemizi kullanmaya devam ederek çerez politikamıza izin vermiş oluyorsunuz.