ARÇELİK KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASI VE İŞLENMESİ MÜŞTERİ AYDINLATMA METNİ

Kapat X
Detay

Analog Dünyası

Analog fotoğrafçılık son zamanlarda giderek popülerleşen bir alan. Peki nedir bu analog dünyası ve dijital hayatımızda kendini tekrardan nasıl gösterdi?

Çoğumuzda vardır, aileden kalan, kenarda köşede veya eski kutuların içinde tozlu şekilde kullanılmayı bekleyen analog makineler. Dijital dünyanın getirisiyle telefondan ya da dijital kameralardan sürekli fotoğraf çekmek, poz sayısını sonsuza taşımak … Analogda ise şansınız tek. Analogda film takılır, belirli sayıda pozunuz olur, o an çekilir ve ölümsüzleşir. O anı başka kimsecikler göremez, onu ölümsüzleştirenin gözünden anlamlı olan ne ise odur. Sonra en tatlı süreç başlar: Bekleyiş. O bekleyiş işte analogu gizemli kılar. Eğer ertesi gün koşarak Sirkeci’ye gitmezseniz, araya bir de iyice zaman girerse işte o banyolatma anı en değerli andır.  “Ne çekmiştim ben yahu?” dedirtir insana. Bu arada elbette evde de banyolatmak mümkün, ancak hem ekipman gerektiren hem de maliyetli bir iş olduğu gerçek. Evinizde bir alanı karanlık odaya çevirmeniz ve gerekli malzemeleri almanız gerekiyor.

Analogun dokusu farklı, ruhu farklıdır. Nedensiz filtrelere, fotoğrafın doğal renklerini bozmaya hiç gerek olmaz . Ona filtreyi katan, çekim esnasının pürlüğü, saflığıdır. Son zamanlarda tekrardan popülerleşmesinin nedenlerinden biri de bu aslında. Filtreleşmiş dünyadan uzaklaşmak ve “gerçek” fotoğrafları dünyamıza sokmak.

Dijitalin de dünyası apayrı, bambaşka özellikleri var elbette ama Instagramla da beraber sınırsız sayıda “post”a ve “story”e dönüşmesiyle fotoğrafta bir anlamsızlaşma söz konusu. Sürekli bir sirkülasyonla “fotoğraf kalabalığına” doğru sürüklüyor bizleri. Dijitalde telefonla günde bazen 100’e yakın fotoğraf çekmiş oluyoruz, hissetmeden. Analogda ise bir filmdeki 36 pozu bitirmek bazen o kadar zor oluyor ki, haftalarca o film bitmek bilmiyor.

Analog bizi eskilere yolculuğa çıkartıyor, o banyolatma anına, o heyecanlı bekleyişe sürüklüyor. Analog makineler aynı zamanda fotoğraf çekmeyi en temelden öğretiyor. Diyafram, enstantane ve ISO ayarlarının basit bir tasarımını görüyoruz analog dünyasında. Dijital makinelerde otomatik ayarlarla fotoğraf çekmek mümkün olduğu için tembellik yapıp, tekniği öğrenmekten kaçmak mümkün. Ama analog makinelerin geneli bundan uzak. Bazı modellerde belli başlı ayarlarla tembelleşmek mümkün olsa da, işi dijital kadar basitleştirmediği kesin.

Ancak son zamanlarda analog da giderek popülerleşti, hatta sosyal dünyanın aranan bir aracı haline geldi. Sirkeci’deki analog kamera alışverişi için önemli noktalardan biri sayılan Hayyam Pasajı’nda şu soruya şahit oldum geçenlerde: “Bu bas çek, filmli makinelerden arıyorum ama en ucuz ne kadara bulurum? Kullanmasını da bilmiyorum, bir gösterebilir misiniz, filmle mi çalışıyorlar, nasıldır sistemi?”. Kendi yaşım 22. Bu gibi soruların kendi jenerasyonumdan geldiğinin farkındayım.  Sonuçta analog dünyası benim ancak bebeklik ve çocukluk fotoğraflarımın çekildiği zamana denk geliyor. Ben de analog makinelerin nasıl çalıştıklarını yakın zamana kadar hiç sorgulamamıştım. Bu popülerleşmeyi de en çok Instagram dünyasında görüyoruz, birçok tanınmış ismin, analog fotoğraf paylaşması ve analog fotoğrafları için ayrı hesaplar açması ile beraber.  Ama korkarım ki bugünlerde bu soruların sorulmasının nedeni, popüler akımı yakalamak. Merak edilmesi açısından beni sevindirse de, bir akımı yakalamaya çalışma mücadelesi nedeniyle de aynı zamanda üzmekte. Fotoğrafçılığın ilk gününden, ün almış fotoğrafçılara en temel fotoğraf makinesi, analog. Sadece popüler kültür malzemesi olmamalı, öyle değil mi?

Analog dünya farklı bir yaşam tarzını da tattırıyor. Eskiden pek yolumun düşmediği Sirkeci, benim için artık apayrı bir yer. Esnafı, insanların güzel enerjisi… Örneğin Hayyam Pasajı’ndaki değerli büyüklerimden Murat Abi. Her banyolatmak için gittiğim yerden sonra ona uğrar, onunla analog dünyasını konuşurum. Murat Abi genellikle sessizce benim ve benimle gelen arkadaşlarımın fotoğraf maceralarını dinler ve bize belli ayarlarla ilgili ipuçlar verir. Bizim jenerasyonun analog dünyası hakkında merakının, bu alanın canlanması ve gelecekte yaşaması açısından onu sevindirdiğini gözlemliyorum. Kendisi de kuş fotoğrafçılığı ile uğraşırmış zamanında. Şimdi kendi koleksiyonundan bazı parçaları satıyor, ara ara fotoğrafçılığa da devam ediyor.

Böyle bir dünya analog dünyası. Hem anı en özel şekilde ölümsüzleştirerek en pür pozları çekiyor, hem de fotoğraf çekenin dünyasına bambaşka bir pencere açarak hobisine tat katıyor. Filtresiz yaşama, gerçekliğe, yavaşlamaya özlem duyulan günümüzde fotoğrafçılığın en temel, en pür hali olan analog dünyası bu nedenle hayatımızın bir parçası olmaya hep devam ediyor.


Selin Ünsel, İstanbul Bilgi Üniversitesinde Uluslararası İlişkiler ve yan dal olarak Sinema Televizyon öğrencisi. Analog fotoğrafçılık ile 2016 yılında tanışıp o günden beri hiç bırakmadı. Okulun yanısıra, editörlük, fotoğrafçılık ve prodüksiyon gibi alanlarda çalışmakta. Kendini “hissiyat fotoğrafçısı” olarak görüyor. Yelken sporuyla uğraşıyor, yazı yazmayı ve suluboya yapmayı seviyor. 

Size daha iyi hizmet sunabilmek için sitemizde çerezler kullanıyoruz. Sitemizi kullanmaya devam ederek çerez politikamıza izin vermiş oluyorsunuz.