ARÇELİK KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASI VE İŞLENMESİ MÜŞTERİ AYDINLATMA METNİ

Kapat X
Gelecek

Güzelliğin Geleceği

Günlük hayatta kullandığımız güzellik ve kişisel bakım ürünleri gerçekten sürdürülebilir olabilir mi? Nelere dikkat etmeli, çevreye duyarlı güzellik için neler yapmalı?

Güzellik, kozmetik, kişisel bakım demek kendine iyi bakmak, bazen de kendini şımartmak demek. Ancak bugün biliyoruz ki, kullandığımız tüm ürünlerin doğa üzerinde bir etkisi var. Özellikle de günlük ve hızlı tükettiğimiz ürünlerin. Milyarlarca dolarlık kozmetik ve kişisel bakım sektörü giderek bu konuda daha duyarlı hale geliyor. İçerikten ambalaja sürdürülebilirlik ilkelerini dikkate alan ürünler ve trendlerle karşı karşıyayız ve doğa dostu ürünlere talep arttıkça, doğal içeriklere ve ambalajlara yönelen markaların sayısı giderek artıyor. Yeşil kozmetiğin geneline baktığımızda çevresel atık üretmeyen, üretiminde hayvanların zarar görmediği, az bileşenden oluşan, içeriğinden ambalajına yenilenebilir malzemeler kullanan, insan sağlığı için risk yaratmayan ürünlerden bahsediyoruz.

Genelde her gün yüzümüze sürdüğümüz kremin, kullandığımız rujun ya da deodorantın içindekilere dikkat etmeyiz. Etkili mi, pratik mi, istediğimiz sonucu veriyor mu gibi konular daha büyük önem taşır. Çoğunu da okusak da anlayamayız zaten; içindekiler listesi kimya dersi gibi uzun kelimelerden oluşur. Bir süredir işin sağlık boyutunu, hangi bileşenlerin uzun vadede sağlığımızı olumsuz etkilediğini biliyoruz. Kısaca değinmek gerekirse, bir kozmetik ürününün Paraben, BHA ve BHT, sodyum lauril sülfat, petrokimyasal ürünler, formaldehit, alüminyum, silikon, ftalatlar, monoetanolamin, pigmentasyon boyaları içermemesi gerekiyor. BHA ve BHT ruj ve nemlendiricilerde bulunup endokrin sistemine zarar verebiliyor; petrokimyasalların karışımı olan kömür katranı boyaların kansere sebep olduğu düşünülüyor; formaldehit salgılayan koruyucular birçok kozmetik ve temizlik ürününde bulunabiliyor ve bir diğer kanserojen; antiperspirantlarda yaygın olarak kullanılan alüminyum, koltuk altı bölgesinden vücuda girip ter kanallarını tıkayabiliyor.

Çevresel etkiler ise içerik, ambalaj ve kaynak kullanımı olarak ayrışabilir. Sadece vücudumuz, cildimiz, saçımız için değil doğa için de sağlıklı olan ürünlerin sayıları giderek arıyor. Daha detaya inmeden, son yıllarda gündemde olan birkaç terime değinelim. Biri, “skinimalism”, yani güzellikte minimal yaklaşım. Amaç, birden çok fonksiyonu olan etkili ürünler kullanarak çok daha az ürünle nokta atışı sonuçlar elde etmek. Bu sayede hem fazla ve farklı ürünlerden dolayı cilt yorulmamış oluyor hem de zaman ve para tasarrufu sağlıyor. Bu yaklaşımla makyaj yapmanın hedefi ise cildin olabildiğince doğal görünmesini sağlamak. Ruhun Doysun’da başından beri sadece ihtiyacımız kadar tüketmenin önemini vurguluyoruz. Bu akım da az ürün kullanmayı, tüketimi azaltmayı hedefliyor.

Diğer bir terim de “wish cycling” yani geri dönüşümü mümkün olmayan bir şeyi, geri dönüştürülebileceği umuduyla geri dönüşüm kutusuna atmak. Son derece iyi niyetle yapılan bir davranış olsa da kendimizi iyi hissettirmekten öteye gitmiyor. Bunu engellemek için markalar geri dönüşümde uzman olanlarla birlikte hareket etmeye, iş birlikleri yapmaya başladılar. Tüketicinin rahatça, doğru şekilde ve gerçekten geri dönüştürmesini sağlamak için ambalaj üzerinde QR kodlu talimatlar da görebiliyoruz.

Bir başka terim de “cleanical”: klinik temizlik. Hem doğaya saygılı hem de etkili ürünler geliştirmek için doğal kaynakları kullanmak yerine doğadan alınıp laboratuvarda geliştirilen malzemeler kullanmak. Özellikle pandemi sonrası ilgi çeken bu akımda medikal güzellik ön planda. Doktorların liderliğinde geliştirilen ya da bilim ve doğayı birleştiren ürünlere giderek daha çok rastlayacağız.

Dışı da güzel içi de

Her gün yüzümüze sürdüğümüz havalı şişesinde mis gibi kokan kremin içinde ne olduğunu biliyor muyuz? Peki ya göz makyajımızı silmek için gözlerimize sürdüğümüz makyaj silicinin? Birçoğunda toksik kimyasallar, sentetikler, yapay renkler bulunuyor. Hem sağlığa hem de doğaya zarar veren, bugüne kadar pek sorgulamadığımız içerikler. Sürdürülebilir kozmetik ise daha güvenli ve etkili bileşenleri kullanmayı sağlıyor. Doğal olarak elde edilen yağ asitleri kozmetik ürünlere dahil edilebiliyor. En dikkat çeken gelişmelerden biri de “susuz güzellik”. Birçok ürün su içeriyor. Halbuki sulandırılmamış, su yerine yani bitkisel yatıştırıcılar ve nemlendirici yağlar içeren ürünler hem daha etkili ve yoğun hem de daha hafif olabiliyorlar. Bu sayede ulaşım emisyonları azalıyor, su kaynakları korunuyor ve daha uzun süre kullanılabildikleri için tüketim azalıyor. Evde kullanmadan önce suyla karıştırılan tabletler de bu alanda dikkat çeken gelişmelerden.

Kozmetik ürünlerde yeşil malzemeler arasında bitkisel yağlar, örneğin olgunlaşmış hindistan cevizi çekirdeğinden elde edilen MCT Hindistan Cevizi yağı; halojen içermeyen DMDM Hydantoin; bakteri ve küf oluşumunu engelleyen fenoksietanol gibi örnekler sayılabilir. Balmumu, karite yağı, papatya, gül suyu, elma sirkesi, kuşburnu, limon, kahve, havuç, avokado gibi ürünler de doğal içeriğe önem veren markaların kullandıkları içerikler arasında. Aslında konu, insanların binlerce yıldır kullandıkları doğal malzemeleri bugünün bilimsel yaklaşımıyla harmanlamak. Bu durumda uzmanlar her bir ihtiyaç için farklı bir ürüne yoğunlaşabiliyorlar. Örneğin ödemi azaltmak için meyan kökü, zerdeçal, yulaf, papatya gibi ürünler; sivilce önleyici olarak yeşil çay; kırışıklar için nar özünün işe yaradığı biliniyor.

Kozmetik ve kişisel bakım ürünlerinin dışı kadar içinin de güzel olması için elbette başka özellikler de gerekli. Örneğin üretimin hiçbir aşamasında hayvanlar üzerinde deney yapılmaması gerekiyor. Hayvan kaynaklı hiçbir içerik barındırmamaları da ve genetik olarak değiştirilmiş içerik, koruyucu madde ve silikon türevleri içermemeleri de önemli.

Sürdürülebilir ürünler ileri dönüşüm sayesinde başka türlü çöpe gidebilecek malzemeleri de değerlendiriyorlar. Bu durumda kozmetik markalarıyla gıda üreticileri arasındaki iş birlikleri giderek artıyor. Kahve telvesi ya da meyve çekirdekleri gibi atıklar dışında zeytinyağı ya da şarap üretimi esnasında ortaya çıkan atıklar, narenciye kabukları, kuru meyve ya da reçel üretiminden kalanlar, hepsi aslında doğal nemlendirici, koruyucu ya da boya gibi özellikleriyle çöpe gitmek yerine kozmetik ve kişisel bakım ürünlerinin içine girebiliyorlar.

Kat kat ambalaj

İşin ambalaj tarafına baktığımızda da kozmetik ve kişisel bakım ürünlerinin çevresel etkileri yadsınamaz. Euromonitor’a göre 2021 senesinde güzellik sektörü 97,9 milyar plastik ambalaj üretti. Buna karton kutular, folyolar eklenince sorun daha da büyüyor. Her yıl yaklaşık 120 milyar kozmetik ürün ambalajı üretiliyor ve bunların çoğu tek kullanımlık ürünlerden oluşuyor. Birçoğu gerekli olmayan parçalar da içeriyor. İlk akla gelen çözüm daha az ambalaj hedefiyle gereksiz tüm parçalardan kurtulmak. Örneğin, dış kartonların etrafını saran plastik… Araştırmalara göre geri dönüştürülebilir ambalajlarının kullanılmasıyla sadece kozmetik sektörünün neden olduğu karbon emisyonunu oranı %70’i azaltılabiliyor.

Ortaya çıkan sürdürülebilirlik ihtiyacını karşılamak için birçok marka paketlemede yeniden dönüştürülen ambalajlara, doğada çözülebilen ve gübreleştirilebilen malzemelere yöneliyor. Geri dönüştürülmüş malzemeleri tercih ediyor, yeniden doldurulabilir paketler tasarlıyor. Sadece doğal materyaller kullanmakla kalmıyorlar, örneğin sorumlu bir şekilde yönetilen ormanlardan elde edilen kartonları kullanıyorlar.

Şeker kamışı atıkları ve bambu gibi materyalleri sadece yeni markalar değil, sektörün üst düzey markaları da benimsiyor. Zero-packaging yani ambalajsız ürünlere de giderek daha çok rastlıyoruz. Ambalaj konusunda gündemde olan bir konu da yeniden doldurabilirlik. Bunu dükkanlarında sağlayan markaların yanı sıra, abonelikle belirli aralıklarla doldurulan ürünlerden de bahsediliyor.

Kaynak kullanımı

Sürdürülebilir ambalajlı, tamamen doğal ürünleri bile üretmek enerji demek. Bu sebepten bazı markalar üretim süreçlerini güneş ve rüzgar enerjisi ile karşılıyorlar. Aynı zamanda tedarikçilerinin ve ortaklarının da karbon emisyonlarını azaltmalarını talep ediyorlar. Birçok marka tedarik zincirini sorguluyor. Üretimden ulaşıma yenilenebilen enerji kullanan iş birlikleri tercih ediliyor. Bazı markalar tüketicilerin kullandıkları ürünlerini sürdürülebilirlik anlamında değerlendirmelerini sağlayan sistemler geliştiriyorlar. Ulaşım da bir başka önemli konu. Ürünlerin daha hafif olması ulaşım sırasında ortaya çıkan emisyonu azaltmayı hedefliyor.

Biz ne yapabiliriz?

Markalar ve üreticiler sürdürülebilir kozmetik ve kişisel bakım ürünlerini daha yeşil, daha doğa dostu hale getirmek için çalışırken, biz tüketicilerin de dikkat edebileceği noktalar var elbette.

Öncelikle kullandığımız her ürünün içeriğini araştırarak, okuyarak hem vücudumuz hem de doğa üzerindeki etkilerine hâkim olabiliriz. Zararlı kimyasallar yerine doğal bileşenler kullanan ürünleri tercih edebiliriz.

Doğada yüzlerce sene kalacak paketler yerine kompost edilebilen, tekrar kullanılabilen, tekrar doldurulabilen ambalajlı ürünleri seçebiliriz.

Plastik ambalajlı sıvı sabunlar yerine kalıp sabun kullanabiliriz.

Tekrar tekrar kullanımı sağlayan cam kavanozlardaki ürünleri tercih edebiliriz.

Tek kullanımlık pamuklar ya da ıslak mendiller yerine yıkanabilen kumaş bezlere yer açabiliriz.

Banyoda, el yıkarken, yüz temizlerken, diş fırçalarken suyu açık bırakmamak da elbette kişisel bakım rutinimizin daha az kaynak kullanmasına sebep olur.

Elbette gıdada olduğu gibi ürünlerin son kullanma tarihine dikkat etmeliyiz. Yaklaşanlara öncelik verip çöpe gitmelerini önleyebiliriz.

Az ürün alabiliriz, minimal güzellik için azla çok etki yaratan ürünleri, birçok farklı işlevi olan ürünleri tercih edebiliriz.

Daha az ambalaj için, son kullanma tarihine kadar kullanabileceğimizden emin olup büyük boy ürünler seçebiliriz.

Ürünlerin ambalajlarını atmak yerine evde farklı ihtiyaçlar için dönüştürebiliriz.

Geri getir programlarına dikkat edebilir, bu programı uygulayan markalara götürerek ambalajların geri dönüştürüleceğinden emin olabiliriz.

Evde kalabalıksak herkesin ayrı ayrı ürünler kullanması yerine ortak kullanabilecek ürünlere yönelebiliriz.

Tüm bunlarla birlikte organik, temiz, yeşil gibi kelimeleri gördüğümüz ürünlerin arkasını araştırıp, gerçekten içerikleri, ambalajları ve kaynak kullanımlarıyla sürdürülebilir olup olmadıklarını öğrenebiliriz.

Size daha iyi hizmet sunabilmek için sitemizde çerezler kullanıyoruz. Sitemizi kullanmaya devam ederek çerez politikamıza izin vermiş oluyorsunuz.