Bu yazıyı 2 dakika 39 saniyede okuyabilirsiniz.
Bahar geldi mi akıllara düşen muhteşem bitki olan karabaş otunu tanıyor musunuz?
Karabaş otu, Latince ismi lavandula stoechas olan, lavanta ailesine ait, koyu mor çiçekli, 30-100 cm arası yükseklikte çalımsı bir bitki. Doğada kendiliğinden büyür ve Keşiş Dağı’nda da yetişiyor olmasından ötürü yöresel olarak keşişotu ya da gargan diye de anılır. Ege ve Akdeniz bölgelerinde Ocak ayından itibaren yeşermeye başlar, Nisan ayında çiçek açar ve Mayıs ayının sonuna kadar sürer. Kendisine bahar ve yaz aylarında her türlü yerel pazarda, taze ya da kurutulmuş haliyle rastlamak mümkün. Ancak ben derim ki, bitkinin esas güzelliğini doğada deneyimleyebilmek için kendiniz toplayın. Hem yörenin en güzel zamanında doğaya çıkmış olursunuz, hem de o mor çiçeklerin iç gıcıklayıcı güzellikleri en saf haliyle yaşarsınız. Toplarken mor çiçeklerden birini parmaklarınızın arasında ezip kokuyu içinize çekin; ne demek istediğimi anlayacaksınız.
Karabaş otu, doğal güzelliğinin yanı sıra oldukça faydalı bir bitki. Osmanlı döneminde koleraya karşı kullanılması için 1848 yılında Sultan Abdulmecit tarafından ferman verilmiş. Doğal bir antiseptik olarak kullanılabilir, çeşitli cilt yaralarına ve yanıklara sürülebilir, böcek ısırıklarının tedavisinde kullanılabilir. Kaynatılıp içildiğinde baş ağrısına iyi gelir, sindirim sistemine yardımcı olur.
Karabaş otunun, aynı lavanta gibi esansiyel yağı çıkarılıp, bu yağ çok çeşitli amaçlarla kullanılabilir. Örneğin zeytinyağı gibi destekleyici bir yağ ile karıştırılarak saç derinize sürebilir ve saç dökülmelerinin önüne geçebilirsiniz. Karabaş otunun esansiyel yağının aynı zamanda sinir sistemi üzerinde de rahatlatıcı bir etkisi var. Alına ve şakaklara ovarak sürüldüğünde sakinleştirir. Uykudan önce bu yağdan yastığınıza bir damla damlatarak daha sakin ve derin bir uyku uyumayı başarabilir, rüyalarınızı lavanta kokusu ile süsleyebilirsiniz.
Tüm şifalı özelliklerine rağmen, karabaş otunun kullanılmasında dikkat edilmesi gereken hususlar da var. Vücuttaki bazı çok önemli enzimler için inhibitör görevi gördüğünden dolayı, karabaş otunu önleyici olarak kullanmamak gerekir. Yani bol bol çay kaynatıp içmeden önce, hastalığın ortaya çıkmış olmasını beklemek gerekir ve de hastalık durumunda da ancak yardımcı tedavi olarak düşünülmelidir.
Gelelim daha keyifli konulara. Hastalıklara şifa olmasının yanı sıra karabaş otunu yalnızca keyif için de tüketebilirsiniz elbette. Karabaş otu mutfakta, kokusu ve kendine has nanemsi tadı ve olağanüstü mor rengi için kullanılabilir. Lezzeti oldukça kuvvetli olduğundan, kullanırken miktarlara dikkat etmek gerekir. Ayarı kaçtığında baskın ve sabunumsu bir lezzet bırakır. Özellikle kurutulmuş olarak kullandığınızda, taze halinin üçte biri kadar karabaş otu kullanmanız tavsiye edilir.
Karabaş otu özellikle narenciye ya da orman meyveleri içeren tatlılara çok yakışıyor. Bitkinin kendisini doğrudan kullanmak yerine, yapacağınız tatlılarda içinde karabaş otu bekletilmiş şeker kullanırsanız, hem karabaşın baskın lezzetinden sakınmış, hem de kokusunu yemeğinize ustalıkla katmış olursunuz. Böylelikle yaptığınız tatlıyı yiyenler gizli bir lezzetin ve kokunun farkına varacaklar, ancak büyük bir ihtimalle bu gizemli malzemenin ne olduğunu anlayamayacaklardır.
Bazı kültürlerde karabaş otu reçel ve jöle yapımında da kullanılır. Örneğin kayısı ya da şeftali reçeline ya da yabanmersini jölesine ek lezzet olarak şahane olur. Limonata yapmadan önce taze karabaş otunu şeker, su ve limon kabuğu ile bekletip, süzdüğünüz suyu limon suyu ile karıştırabilir ve karabaşlı limonata yapabilir, bu içeceğin inanılmaz güzellikteki mor rengi ile misafirlerinizi büyüleyebilirsiniz.
En son olarak bir de kokteyl yapalım demekten kendimi alamıyorum! Karabaş otunu vodka ya da cin içinde kısa bir süre beklettikten sonra süzüp elinizdeki alkol ile bir martini yapabilir, bunu bir dilim portakal yada kumkuat ile süsleyebilirsiniz. Bir ilkbahar akşamında, güneşin batışını bu enfes lezzet eşliğinde izlemeye kim hayır diyebilir?