Farklı malzemelerle rengarenk salatalar hazırlamak her zaman eğlenceli ama erguvanı, mor salkımı, çağla bademi, can eriğiyle içimizi açan bu ayların salataları başka oluyor. Bahar ve yaz salataları için fikirler ve ipuçları bu yazıda.
Salata demek sonsuz olanak demek. Yaratıcılığımızı konuşturmak için hem sağlıklı hem de lezzetli bir fırsat. Sadece bu aylarda çıkan, bütün sene beklediğimiz kısa ömürlü meyve ve sebzeleri daha fazla yemek için de bahane. Salata ve ilkbahar arasındaki bağlantı çoktan kurulmuş. Shakespeare’in “Antonius ve Kleopatra”sında Kleopatra şöyle der: “Ah salata günlerim, yargılamada yeşil olduğumda, kanım soğukken, o zaman söylediğim gibi söylemek için!”. “Salata” günlerinde kısacık ömürlü yeşillikleri, otları kasteder; gençliğe, rahatlığa, saflığa gönderme yapar. Bize “her gün salata günü” olabilir ama sanki doğanın uyandığı, yeşilin fışkırdığı, başlangıçların mevsimi ilkbaharla iyice uyuşuyor, öyle değil mi?
Salatada kolaya kaçmak mümkün. Hep elimizin altında olan malzemelerle her gün aynı salatayı yapıyor olabiliriz. Marul, kıvırcık, roka, tere, domates, salatalık ilk akla gelenler. Halbuki buzdolabındaki, hatta kilerdeki hemen hemen her şey potansiyel bir salata malzemesi. Salatanın lezzet dengesi, dokusu, doyuruculuğu hep bu malzemelerde gizli. Üstelik salatayı bu şekilde düşündüğümüzde tek tük kalan sebze meyveyi de değerlendirmek mümkün.
Ruhun Doysun’da yıllardır sürekli bitki odaklı beslenmenin değerini anlatıyoruz. Ne şanslıyız ki bu anlamda çok zengin bir coğrafyadayız. Üstelik çoğu doğada kendiliğinden yetişir. Isırgan, ebegümeci, radika, kaz ayağı, şevket-i bostan, yabani kuşkonmaz, kaya koruğu, hardal otu, hodan, cibes, kuzu kulağı, semizotu, arapsaçı, su teresi… Her birinde farklı lezzet ve şifa saklı. Kuzu kulağının ekşiliğinden, semizotunun yağlı yapraklarından, arapsaçının aromasından yararlanmak mümkün. İşte bu yüzden mutfakta bitkiye, sebzeye öncelik vermek kendimizi kısıtlamak anlamına gelmiyor. Tam tersi, yemyeşil, geniş bir dünyaya pencere açıyor. Bu arada bahar yeşilliği demişken, Mayıs-Haziran aylarında bulabildiğimiz yağlı yapraklı Yedikule marulunu da atlamamalı.
İlkbahar, doğanın fışkırdığı, ağaçların, otların, çiçeklerin uyandığı mevsim. O halde doğadaki çeşitliliği, rengi, romantizmi mutfağa da taşımak gerek. Bütün sene özlemle beklediğimiz çağla badem, yeşil erik, dut, kiraz, kayısı gibi meyvelere sonunda kavuşuyoruz. Onları salatalarda kullanmak hem doku hem lezzet katar. Ekşi için yeşil erik, tam olmamış çilek; hafif tatlılık istiyorsak kiraz, dut; konu ferahlıksa çağla badem işe yarar. Bu meyveler aynı zamanda doku da verir salataya. Bu anlamda Haziran ayında çıkan yeşil nohutu da unutmamalı. Taptaze, hafif sulu, ağızda adeta patlayan yeşil nohut, küçük ama etkili bir detay olabilir salatalarda.
Salatayı (ve hayatı) başka bir boyuta taşıyabilen kuşkonmaz, bakla, enginar, sultaniye bezelye gibi sebzelerin de tam zamanı. Körpe olduklarından fazla pişirmeye de gerek yok. Çiğ kullanabilir, hafifçe buharda pişirebilir ya da farklı bir doku ve daha derin lezzet için fırında ızgara edilebilir. Taze peynir, nane, fesleğen gibi otlar, ıspanak, semizotu gibi yeşillikler, çilek, çağla gibi meyveler de bu sebzeleri kullandığınız salatalara çok yakışır.
Gelelim sosa. Bahar ve yaz malzemelerini soslarda değerlendirmek de mümkün. Genelde sosu zeytinyağı ve limon ya da sirkeyle hazırlıyorsak bu mevsimde çıkan otları blenderden geçirip sosla karıştırabiliriz. Yine bu mevsim çıkan taze soğan ve sarımsak basit bir salata sosunu uykudan uyandırma gücüne sahipler. Biraz daha farklı tatlar peşinde olanlar ise taze meyvelerin tatlılığından yararlanabilir.
Evet “salata günleri” her mevsim lazım, ama doğanın coştuğu, yeşile büründüğü bu mevsimde salata yapmak da yemek de başka türlü keyifli…