Bu yazıyı 3 dakika 37 saniyede okuyabilirsiniz.
Moda dünyası, arzu noktasını tasarımın değil, sürdürülebilirliğin tanımladığı yeni bir döneme kucak açıyor. Olması gerektiğinden belki geç ve yavaş, ancak sağlam adımlarla.
Son dönemde sürdürülebilirlik kadar moda olan çok az kavram var. Neredeyse ‘sıkıntı yok’ kadar fazla duyar olduk bu sözü. İki nedenden dolayı: Bir, sıkıntı var, hem de çok ciddi. İki, hepimiz artık biliyoruz ki bu böyle ‘sürdürülemeyecek.’
Vogue gibi hep en yeninin, en trendy’nin peşinden giden bir moda dergisinin son 10 yıldır başındaki kişinin bu konuda çok söz söylemeye hakkı olmadığını düşünebilirsiniz. Hatta dünya adını verdiğimiz gezegeni sürdürülememe noktasına getiren tüketim çılgınlığını körüklemekte moda dünyasının parmağı olduğunu da yüzümüze vurabilirsiniz. Haklısınız. Ama hatrı sayılır bir süredir akılllandığımızı ya da en azından bu konuda anlamlı adımlar atmaya çalıştığımızı söylemeliyim.
Bugün, sürdürülebilirlik konusunu samimiyetle odağına alan ve bu konuda somut adımlar atan tasarımcılar ve markalar, moda tercihlerimizi yeniden şekillendiriyor. 2000’lerin başından beri bu alanda bayrağı en önde taşıyan isimlerden biri Stella McCartney. McCartney’in çevreye duyarlı inovasyon konusundaki ısrarı sağ olsun, bugün artık sebze yağı ile kaplanmış poliüretandan yapılmış derisiz deri, şeker kamışından çıkarılan organik liflerle örülmüş kürksüz kürk, geri dönüştürülmüş okyanus plastiğinden üretilmiş kıyafetler giyebiliyoruz.
McCartney’in izinden giden birçok marka, artık tasarımlarında sadece organik koton kullanıyor, tehdit altındaki ormanlardan uzak duran viskoz üreticilerini tercih ediyor (her yıl 150 milyon ağaç, viskoz imal etmek için kesiliyor), petrol bazlı sentetik malzeme kullanımını azaltıyor. Dünyadaki tekstil üretiminin yılda 1,2 milyar ton sera gazı salgıladığını düşününce (bu rakam uluslararası uçuşların ve deniz nakliyatının toplamından bile fazla), bu uygulamaların moda sektöründe yaygınlaşmasının şart olduğuna eminim hepimiz hemfikiriz.
Moda yayıncıları olarak bizim bu alanda neler yaptığımıza gelince: Ocak ayında tüm ülkelerdeki Vogue edisyonlarının yayın yönetmenleriyle birlikte bu konuda farkındalığı artıracak bir kampanya başlatıyoruz. Basılı ve online mecralarımızda sürdürülebilirliği okuyucular tarafından anlaşılır ve uygulanabilir şekilde ele alan konular yayınlıyoruz. Doğa dostu uygulamaları benimseyen moda markaları ve tasarımcıların görünürlüğünü, bilinirliğini artıracak haberler yapıyoruz. Kısaca moda ve lüks kavramlarını, sorumluluk ve sürdürülebilirlik ekseninde yeniden tanımlamaya çalışıyoruz.
Bu yaymaya çalıştığımız uzun soluklu toplu farkındalık hareketinin ötesinde aslında hepimizin hemen bugün kolayca uygulamaya başlayabileceği birkaç somut önerim var. Hiçbirimiz mükemmel değiliz, ama benim yaklaşımım ‘bir sıfırdan büyüktür’ minvalinde. Size de aynı bakış açısını tavsiye ediyorum, küçük kararlar büyük değişimlerin başlangıcı olabiliyor. İşte moda tüketimini elinden geldiğince dizginlemeye çalışan bir Vogue editöründen 10 altın kural:
- Kilit parçalara hak ettiği yatırımı yapın, çünkü en fazla onları giyeceksiniz. Üç yıkamada yakası bozulup atılan bir siyah boğazlı kazak yerine evladiyelik bir kaşmir, doğaya da size de daha iyi şeyler hissettirecek.
- İki sezon üst üste giymediğiniz kıyafetleri, onları sevip gün yüzüne çıkaracak yeni sahipleriyle buluşturun. Modada geri dönüşümün adı ikinci hayat, ikinci şans!
- İyi bir gardırop düzeni, az ve bilinçli tüketimin anahtarı. Her şeyi kolayca görebileceğiniz ve bulabileceğiniz bir dolap, o altıncı düz beyaz tişörtü almanızı engelleyecek! Bu alanda Marie Kondo bence hala en iyisi, eğer henüz müridi olmadıysanız, acele edin.
- Alışveriş yaparken en az 30 kez giyebileceğiniz parçaları tercih edin. Biliyorum, sezonun ‘arzu nesnelerine’ hepimizin gözü kayıyor – ama zaten influencer’lar onları yeterince giyip eskitiyor. Siz paranızı daha az görünen, sizinle yıllarını geçirebilecek kıyafetlere harcayın.
- Bir kez giyeceğiniz (örneğin bir düğünde) kıyafeti ödünç almak ya da kiralamak artık ayıp değil, bunu herkes yapıyor. Zaten herkes yapmasa kıyafet kiralama şirketleri, sektörün en hızlı büyüyenleri arasına giremezdi.
- Kıyafetlerinizin nerede yapıldığına bakın, olabildiğince yerel üretim yapan marka ve tasarımları tercih edin. Unutmayın, dünyadaki tüm karbon ayak izinin yüzde 10’u tekstil endüstrisinden geliyor.
- Alacağınız giysilerin, aksesuarların hangi malzemeden yapıldığına dikkat edin. Etiketler bunun için var, okumayı alışkanlık haline getirin. Sentetik yerine doğal materyalleri tercih edin. Yediğimizin organik olmasına bu kadar dikkat ederken, en büyük organımız olan derimizi kimyasallarla beslemeyi hiçbirimiz istemeyiz. (Mümkünse organik deterjanları tercih edin, narinleri elde yıkayın, kuru temizlemeyi son tercih olarak kullanın.)
- Nasıl olsa zayıflarım diye, olduğunuzdan küçük beden kıyafetleri tercih etmeyin. O kiloya hiçbir zaman inemeyebilirsiniz, kaldı ki üste tam oturan kıyafetlerin modası çoktan geçti – şimdi her şey daha ‘oversize’ ve akışkan.
- Bir ayakkabı ilk giydiğinde rahatsızsa hep rahatsız kalacaktır. Giydikçe genişler, rahatlar bir satış efsanesidir, kanmayın, almayın. Eminim sizin de dolabınızda bir gün genişleyeceğini umduğunuz ve tabanı hiç aşınmamış birçok çift ayakkabı var, onları yeni sahipleriyle tanıştırma zamanı çoktan geldi.
- Son olarak bir de küçük uyarı: sıkı bir diyet ya da detoks sonrası ‘gaza gelip’ alışverişe çıkmayın. Hızlı gidenler, hızlı gelir, kilonun oturması zaman alır. Detoks sonrası alınanlar genelde giyilmek için bir sonraki detoksu bekler.
Bu listeden sadece bir maddeyi bile bugün hayata geçirmeye karar verseniz, bilinçli, sorumlu ve tabii ki havalı modaseverler kulübümüze hoşgeldiniz!